Bismillah
Tahran Narmek Camii o akşam o kadar kalabalıktı ki; iğne atsan yere düşmezdi. İmam Hüseyin’in(as) Şam-i Garibanı akşamıydı ve Dr. Şeriati kürsüde imametin Aşura vakıasındaki o tarifsiz ve etkili rolünü anlatıyordu. Gençler birbirlerine bakınıyorlardı:
“Hüseyin, şehadetinden daha büyük bir ders veriyordu bizlere. O da; Haccı yarıda bırakıp, şehadete doğru yürümekti. Tüm ecdadı, dedesi ve babası bu sünneti, haccı hayatta tutmak için cihat etmişlerdi. İşte şimdi o, bu haccı yarıda bırakıp, şehadeti seçiyordu. Tarih boyunca gelecek tüm hacılara, İbrahim(as) sünneti üzerine olan tüm müminlere; Eğer İmamet yoksa eğer rehberlik ve önderlik yoksa eğer hedef yoksa ve eğer Hüseyin yok ve onun yerine eğer Yezid varsa, işte o zaman; Allah evi etrafında dönmekle puthane etrafında dönmek arasında hiçbir fark yoktur.”
İnsanların bedenindeki tüm tüyler diken diken olmuş ve soluklar kesilmiş, herkes pür dikkat Dr. Şeriati’yi dinliyorlardı. Şöyle devam etti:
“Eğer hak ve batıl meydanında değilsen, kendi dönemine tanıklık edemeyip, toplum içindeki doğru ve yanlışları göremiyorsan, nerede olursan ol; ister namaz için dikilmiş ol, istersen şarap için yere çökmüş ol, her ikisi de birdir. Şehadet, tarihin tüm hak ve batıl sahnelerinde yer almaktır.”
Konuşma sona ermişti, siyahlara bürünüp Seyyid üş Şüheda’nın yasına gelenler, özellikle de gençler yerlerinde duramıyorlardı. Caminin lambaları söndürülmüş ve genelini üniversite öğrencilerinin oluşturduğu iki yüz genç camiyi inletiyorlardı: “Yaşa Humeyni, yaşa Humeyni!” SAVAK ajanları korkuya kapılmış ve ışıkları tekrar yakmak için koşuşturmaya başlamışlardı. Gençler daha da cana gelip; “Humeyni kazanacak, Humeyni kazanacak! şeklinde sloganlar attığı o esnada polis güçleri ve SAVAK memurları halk ve gençlerle tartışmaya girmiş ve bir arbede yaşanmıştı.
Ertesi sabah, ülke istihbarat ve emniyet teşkilatı (SAVAK) genel müdürünün masasına; 26 Şubat 1972 tarihinde yapılan Dr. Ali Şeriati’nin Narmek camisindeki konuşması ve daha sonra çıkan olayları içeren bir rapor konuluyordu. Yine aynı memurlar mı yoksa başkaları mı bilinmez, bir yıl sonra da, Dr. Şeriati’nin bu sefer Hüseyniye-i İrşad’da Haccın felsefesi hakkında yaptığı konuşması hakkında bir rapor daha hazırlanıp, şunları yazmışlardı:
“Gençler ve üniversiteliler; “Kahrolsun Yezid hükümeti, Put kıran Humeyni kalk ayağa!” şeklinde sloganlar atıyorlardı. Dr. Şeriati Humeyni’yi ideal bir âlim olarak vasıflandırıp; “O, asrımızın en büyük merciidir.” diyordu. Ayrıca, “Kendini Devrimci Yetiştirme” kitabında da; onun hakkında şu şekilde bahsetmektedir: “… Devrimci ruhların, dindar, cesur ve aynı zamanda tüm olup bitenlerin farkında olan insanların ortaya çıkmasının yegâne sebebi; Mirza Şirazi’nin zamanından günümüze değin, o ve Ayetullah Humeyni’nin kıyamlarıdır. Bunlar sayesinde insani değerlere saygı duyulması, İslam ve Müslümanların izzet ve hürmetinin zorbalar karşısında korunması ve sömürgecilerin komplolarının bertaraf edildiğine şahitlik etmekteyiz.” O, başka bir yerde ise, 5 Haziran 1963 ayaklanması ile dini mercilerin ve İmam Humeyni’nin, saltanat düzeniyle artık geçinemeyip nasıl koptuğunu şöyle değerlendirmektedir:
“En karanlık ve en kötü günlerini yaşayan bu şehrin, bitkin ahalisinden birisi aniden uyanmış ve içinde bulunduğu o odadan dışarıya fırlayıp, aynı Ebuzer gibi zorba ve güçlünün karşısına dikilip haykırmaya başlamıştı. Aynı İsrafil gibi sura üfleyip Kur’an’ı dinletti ve toprak altında yatanları (Ölü misali yaşayan toplumları kinaye ederek) uyandırıp, o kabristana hakim olanın emniyetini bozmuştu. İşte tüm bunların ardından yeni bir mahşeri canlandırıyordu.”
SAVAK’ın hazırladığı bu raporlar o denli açıktır ki; hiçbir soru ve şüpheyi ortada bırakmıyordu yani Şeriati tamamen İmam yanlısıydı.
Belgelerle elde edilen bu raporların sonucuna göre, Şeriati gizliden gizliye Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin merciiyet ve liderliği için hummalı bir çalışma içerisindedir: “Ali Şeriati, Hüseyniye-i İrşad kapatıldıktan sonra, kendi taraftarlarına; Ayetullah Humeyni yandaşları adıyla talebe ve din adamlarıyla tartışmalarını ve onları Humeyni kanadına çekmeleri emrini vermiştir.” Bu rapordan da açıkça anlaşılacağı üzere, Şeriati taraftarları şu anda emir olunduğu gibi faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Yine de, Dr. Şeriati’nin İmam Humeyni’nin kıyamına ve İmam’la beraber hareket eden Mutahhari, Talagani, Hamenei, Behişti ve Musa Sadr gibi önemli isimlerle beraber olduğu gerçeğini görmezden gelip, Dr. Şeriati’nin bu sessizlik karşısındaki çığlıklarını ve seçkin ulema ile olan iyi ilişkilerine tahammül edemeyen bazıları; onu, din adamlarına karşı cephe almış olarak göstermekten ve ona olmadık iftiraları reva görmekten geri kalmışlardı.
Sonunda Dr. Şeriati dayanamayıp şöyle bir tepki verdi;
“Önce Velayet’e muhalif dediler: ama sonra benim, Velayet hakkında yaklaşık bir milyon kitap ve kasetimi halkın arasında gördüler ama yetmedi, dediler ki; Hayır hayır, bu sadece maslahat icabıydı. Hem Allah, hem de halk bilir ki; bugüne değin ben maslahat gereği yalan dahi söylememişimdir ve söylemem de… İnancım ve itikadım, ayrıca sosyal ve fikri sorumluluğum gereği; ben, bütün bu müddet boyunca her seviyeden insanla, ister Avrupa’da olsun, ister burada olsun konuşmayı, iş yapmayı ve hizmet etmeyi başardım. Her zaman camia içerisinde en güçlü, en imanlı ve en hamasi savunmalarımı ileri görüşlü ve hak taraftarı ulemadan yana yapmışımdır. Gerçek İslam’ı savunmak için konuşmuşumdur ve hatta sizlere de şunu diyorum; Batı emperyalizminin saldırı ve hücumlarına karşı sığına bileceğimiz yegâne ve son siper olan ilmi camiayı ve ulemayı savunup, korumak, hatta canımızı onun için tehlikeye atmak, yalnızca tüm mümin Müslümanların vazifesi değil, belki de dini boyutları olmasa dahi aydın ve entelektüel insanların görevidir.
Ayetullah Seyyid Ali Hamenei gibi İslam inkılâbının önde gelen ruhani liderleri –İnkılâbın zafere ulaşmasından önce ve sonrası– Ali Şeriati ve Celal Ali Ahmed gibi eşine nadir rastlanan düşünce adamlarının devrime zemin hazırlanmasında ve onun zafere ulaşmasındaki etkili rollerini defalarca dile getirip, önemle vurgulamışlardır.
Bu yazımızı da Ayetullah Seyyid Ali Hamanei’nin Dr. Şeriati ve Celal için yazdığı şu sözlerle sona erdiriyoruz:
“… Mutahhari, Talagani ve Şeriati bu inkılâpta “Bayrak” hükmündeydiler. Her zaman vardılar ve sonuna kadar da var oldular. Onlar halkın gözü ve kalbiydiler. Her zaman olmak ve halkla olmak hiç de küçümsenecek bir şey değildir.”
Kaynak: www.rasthaber.com